15 Nisan 2015 Çarşamba

Sonsuz Azap Adaletsizlik mi?





Bu dünya hayatının imtihan dünyası olduğunu ve tek gerçek amacın Allah’a layık bir kul olmak olduğunu idrak edemeyenlerin karşı çıkış sebeplerinden biri de en fazla doksan-yüz sene yaşayabilen insanın yaptıklarından ötürü karşılığında sonsuz bir azapla cezalandırılması ya da ödüllendirilmesidir.

”Elli sene Allah’ı umursamamanın ya da kötülük yapmanın bedeli sonsuz bir ceza mı olmalıdır? Belki de kötü bir insan biraz daha yaşasa iyi bir insana dönüşecek. Birine işkence etmediği müddetçe ateşte yakılma ile cezalandırılmaya da gerek yok bence.” gibi düşünceler ve sorulardan ötürü hayat amaçlarını pek çok kişi yerine getirememekte.

Bu konuya Kuran çerçevesinde baktığımızda aslında sonsuz azabın ya da sonsuz ödüllendirilmenin çok mantıklı ve adaletli bir karşılık olduğunu anlarız.

Öncelikle bu dünya hayatı aslında insanın kendi benliğiyle bire bir yüzleştirilmesinin sağlandığı yerdir. İnsan, bu dünyada yaşayacak ve hesap günü geldiğinde gerçekten iyi biri mi yoksa kötü biri mi olduğunu hesap defterinden okuyacak.
İnsanın kendi benliği ile yüzleşmesi derken şunu kastediyorum; iyi bir benliğe mi yoksa kötü bir benliğe mi sahip, işte bunun kendisine kanıtlanacağı yerdir burası. Zamandan münezzeh olan Allah elbette kimin cennet ve ya cehenneme layık olduğunu biliyor.

İnsan ya sonsuz azaba layıktır ya da sonsuz ödüle. Peki biz hangisiyiz? İşte bu gerçeğe bize verilen sürenin sonunda hepimiz şahit olacağız. Bu sürenin sonunda anlayacağız ki biz ya iyiyi hak ediyoruz ya da kötüyü. Yani benliğimiz iyi mi kötü mü bu belli olacak. Biz eğer sonsuza kadar bu yeryüzünde yaşatılıyor olsak da işte bu iyi ve ya kötü olan benliğimiz ile devam edecektik. İster elli sene, ister bin sene, ister sonsuz… Bizler, iyilerden miyiz yoksa kötülerden mi yolun sonunda kendimize karşı açığa çıkartılacak. Bunu görmemiz ve anlamamız içinse Allah bize verdiği sürenin yeterli olduğunu bildiriyor.

Dediğim gibi, zaten Allah da bizlere öğüt alabilmemiz için yeterli bir süre verdiğini ve kötüleri tekrar dünyaya gönderecek olsa bile onların tekrar kötülük işleyip sapacaklarını bildiriyor.



Ah bir görsen, ateşin başında durdurulup da şöyle dediklerini: “Ne olurdu, geri gönderilsek, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden oluversek.” İşin doğrusu şu: Önceden gizlemekte oldukları karşılarına dikildi. Geri gönderilselerdi yasaklandıkları şeyi mutlaka yineleyeceklerdi. Doğrusu, onlar, tam yalancıdırlar. (Enam-27,28)


Allah’a kulluk edilmediğinden ötürü cezalandırılmayı da gene bazısı canice buluyor. Eğer kendi kafamıza göre ahlak yasaları belirlersek pek çok davranışın iyi mi olduğu kötü mü olduğu belirsizleşecektir. Örneğin, kimi ateiste (Allah’a inanmayana) göre ensest iğrenç sapıkça bir şeyken, bazısına göre olağan, normal bir şeydir. Bizim keyfimizce bir davranışı iyi ve ya kötü bulmamız, o davranışın gerçekten iyi mi kötü mü olduğuna dair bir şey belirtmez. Eğer haşa Allah’ı reddedeceksek, ahlak yasalarının bir manası kalmaz. Ateist bir bakış açısıyla, ahlak anlayışından bahsedilemez. Bir şeyin iyi ve ya kötü olduğuna dair yargıda bulunmamız için görüldüğü gibi insanlardan bağımsız bir merciye, referansa ihtiyacımız var. 


Allah size Kitap’ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? (Enam-114)

Eğer Allah’ın adaleti yoksa şu hayatta çocuk tecavüzcüsü ya da masum insanlara işkence eden biri olmakla, bunları yapmayan bir insan olmanın bir farkı yok. Üstelik akıbetler de aynı: Ölüm.

Oysa hepimiz çocuk tecavüzcülerine en ağır bedeller ödetmek konusunda hemfikiriz. İşte Allah’ın adalet sisteminde böylesi iğrenç insanlar müthiş şiddetli bir azapla cezalandırılırken; Allah’a bağlı, hayır ve barış seven insanlar ise ödüllendirilir.
Cehennem, kötü bir benliğe sahip olanların sonsuza dek sürecek yeni yaşama yeri. Bahsettiğim gibi, olay insanın benliğinin kötü mü yoksa iyi mi olduğunun açığa çıkartılması aslında. Bu da kişinin kendisi ile yüzleştirilmesi, irade sahibi kılınması ile anlamlanıyor. Cehenneme giden kişi, kötü benliğin getirisi olan kötü benliğinin bedelini ödemiş oluyor. ”Cezasını çekti artık cennete gitmeli” gibi bir anlayış ise çok saçma, çünkü kişi cezayı temizlenip daha sonra cenneti hak etmiş olmak için azaba girmiyor ki, kötü benliğinin karşılığı olan yaşamı yaşıyor, kötü olmasının sürekli bedelini ödüyor. Kişi hiçbir zaman cenneti hak etmiş olmuyor ki, biraz yanıp cennete çıkarılsın. ”Ben azap çektim şimdi iyi bir kişi oldum. Cenneti hak ettim.” gibi bir durum yok. O kötü biriydi, Allah’a nankör olan biriydi, kötülerin tarafındaydı, dolayısıyla Ahirette de yeri kötülerin tarafı. Dahası azap çekerken iyi bir insana dönüşmüş olmuyor, temizlenmiş olmuyor, kötülüğünün hak ettiği şeyi yaşıyor. Cehennemdekiler için geçerli olan mantık şu : ”Ben kötü bir benliğim ve hak ettiğim hayatı yaşıyorum burada. Bu da böyle sürecek.”

50 yıl yaşamış ve hala kötülükte ısrar eden birisi için çıkıp da biraz daha yaşasaydı belki iyi biri olacaktı ve cehennemi hak etmeyecekti demek oldukça saçma görünüyor. Kuran’a göre, adam kötülük üzerine ölürse, yaşamına devam etse bile kötü olacağı yönünde delil vardır. 50 yıl da iyi biri olmak için yeterli. Hatta bundan azı da oldukça yeterli elbette. Kuran, öğüt alınabilecek bir süreyi yeterli görüyor.
Feryat edip dururlar orada: “Rabbimiz, çıkar bizi de önceden yaptığımızdan başka şey yapalım. Barışa ve hayra yönelik iyi bir iş yapalım.” Sizi biz, öğüt alanın öğüt alacağı bir süre ömürlendirmedik mi? Uyarıcı da geldi size. Hadi, tadın bakalım azabı! Zalimler için hiçbir yardımcı yok artık. Fatır Suresi, 37
En fazla 100 sene yaşayan bir insan için, dünyalık bir görüşle, 50 yıl gayet uzun bir süre aslında. 50 yıl iyi olan bir sürü insan varken, birinin kötü insan olması bahane değil, neden o süre içerisinde iyi bir insan olamadığı sorgulanmalı, bunda da kişinin kendi iradesinin sorumlu olduğu gayet açık. O kendini bir halt zannedip kötü biri oldu, kötülüğü seçti ve cezasını çekecek, hepsi bu.
Özetle, Kuran’a göre, biz 50 sene kötülük yaptığımız için değil, kötü bir benliğimiz olduğu için cezalandırılıyoruz.
Dua’m. Allah bizi cehennem halkından olmaktan korusun. Benliğimizi kötülerden değil, iyilerden kılsın. Bizi kötülüklerden arındırsın. Bizi iyilerden kılsın önce rızasını daha sonra da cenneti bağışlasın bize inşallah…
Bu yazıma şöyle bir itiraz gelmişti:
Kardeşim, madem hepimiz mutlak iyi ve mutlal kötü varlıklarız, neden tövbe etmemiz isteniyor? Neden kötülükten iyiliğe adım atmamız isteniyor. Hıristiyan olan, Müslüman olunca neden affediliyor?
Dahası madem mutlak iyi ya da mutlak kötüysek niye bazılarımız ilk önce cehenneme gidiyor, cezası bitince cennete geçiyor? Mutlak iyi yaratılmış insan neden cehennem azabı çekiyor?

Bu itiraza şöyle bir cevap verdim:
Selam. Sorularınıza Kuran’a göre cevaplar:
1. Hepimiz mutlak iyi varlıklar değiliz, yazıda da öyle bir şey denmiyor. Mutlak iyi olmakla, ”iyi bir benlik” sahibi olmak başka şeylerdir. Mutlak iyi kişi demek, sadece iyilik sergileyen, her zaman iyi olan, asla kötülük barındırmamış, hata yapamaz kişi demektir. Oysa Kuran’a göre iyi bir benlik sahibi olan kişiler, hep iyilik sergileyecek asla kötülüğe dair bir şey sergilemeyecek diye bir tanım yoktur. Tam tersine iyi bir benlik sahibi olarak ifade edilen kişilerin de ufak kötülükleri, ufak hataları vs olabileceği Kuran’da anlatılır. İyi bir benlik sahibi olmak, genel anlamda hayatını Allah’ın buyruklarına göre, emirlerine, genel anlamda iyilik tarafında ve iyi insanlardan olma arzusunda yaşamak anlamındadır. Çirkinlik sergileyince, bundan utanç duyup, bir daha tekrar etmemek üzere adım atmak ve tekrar etmemektir. Yazıda da iyi bir benlik sahibi olanların, asla kötülük yapmayacağı, günah işlemeyeceği söylenmiyor zaten.
Kötü benlik sahiplerinin de hiç iyi fiiller sergilemeyeceği, iyilik yönünde bir şeyler göstermediği anlamında bir şey yazmıyor.
Kuran’a göre cehennemlik olanlar iyi fiiller işlemişlerse bile, benliklerinin kötü olmasından ötürü, iyi fiilleri kül olup savrulmuş kişilerdir. Bir insanın kötü benliğe sahip olmasına rağmen, iyilikler sergilemesi Kuran’a göre onu iyi bir kimse yapmaz.
Kuran’a göre cennetlik olan müminlerin küçük günahları, küçük hataları vardır, bunlar da Allah tarafından affedilmiştir. Hatta Kuran’a göre Peygamberlerin bile hataları vardır. Muhammed Peygamberin kör bir insana tebliğ yapmak yerine, yüzünü ekşitmesi gibi, Musa Peygamberin de kötü bir insanı savunması hakkında ayetler vardır, Musa Peygamber daha sonra af dilemiş, tövbe etmiştir.
2. Tövbe kapısının olması, zaten insanın kötü olan benliğini iyi olma yönünde temizleme gayretine ve bu konuda Allah’a sığınmasına örnektir. Kötülüklerden iyiliğe adım atmamızı Kuran’da Allah buyuruyor. Kendimizi düzeltmemizi defalarca kez bildiriyor. Zaten dünyada iken kendisini düzeltme gayreti duyan ve bunun için çabalayan kişi iyi olma yolundadır, benliğini temizlemiş ve iyi bir kul olarak ölürse, zaten o ”iyi bir benlik sahibidir”. Kibir gütmemiştir, eski kötülüklerin affına Kuran’da örnekler vardır. Bir insanın kötü bir benliğe sahipken iyi bir şeyler göstermesi onu iyi bir insan yapmayacağı gibi; aslında iyi olan bir insanın bazı kötü davranışlar göstermesi de onu Allah nezdinde hemen kötü bir benlik sahibi yapmaz. Yapsaydı, zaten o kişi cehenneme giderdi. Müminler de mutlak, tamamen iyi olan kişiler değillerdir, onların da ufak hataları olabilir yani, Kuran’a göre özetle.
Tövbe etmek, temizlenmek için, işlenilen çirkinliği ya da büyük hatayı bir daha yapmamak için Allah’a söz vermek demektir. Kuran’a göre, zaten bu kötü benlik sahipleri, tövbe etse, çirkinliklerini bir daha sergilemese, bunun için de hele ki Allah’a kuvvetle yönelseler, zaten kötü bir benlik sahibi olmaktan çıkacak, iyi bir benlik sahibi olacaklar. Ama Kuran’a göre bu kötü benlik sahipleri zaten yeterince Allah’a yönelmeyen ve yaşamını sürdürse bile Allah’a yönelmeyecek, kötünün tarafında olacak olan kişilerdir.
3. Kuran’a göre kendisini Hıristiyan olarak ya da Yahudi olarak tanımlayan, Allah’a şirk koşmadan iyi şeyler üreten, ve sadece Allah için ibadet eden bazılarının da affedileceği, onların da Allah katında ödülleri olduğu Kuran’da açık açık yazıyor.
Bu konuda ayrıntılı yazı için buyurun, bu yazının altına da yorum attım inşallah.
4. ”Dahası madem mutlak iyi ya da mutlak kötüysek niye bazılarımız ilk önce cehenneme gidiyor, cezası bitince cennete geçiyor? Mutlak iyi yaratılmış insan neden cehennem azabı çekiyor?”
Bu söyledikleriniz tamamen zandır. Kuran’a göre önce cehennemde azap görüp daha sonra ceza bitince cennete gitmek gibi bir şey yoktur. Önce Kuran’ın ayetlerini okuyun zan ile konuşmadan evvel. Ayrıca, insan mutlak iyi yaratılmış diye de bir şey yoktur, yukarıda ayrıntılı anlattım, üstelik kişi iyi bir insan mı kötü bir insan mı olup olmamasını, kendi nefsi, vicdanı, aklı ile hür bir şekilde; aklını ve kalbini işleterek, bu yönde fiiller işleyip, Allah’a yönelerek belirler. Kişinin Allah’a yönelmesi de önce kişinin kendi seçimi ve isteği olur. Allah, kişilerin bireysel seçim ve çabalarına onay getirmiş olur, yani kişilerin iradesine karışmaz.

Allah Var blogu ile ortak sitemizden de beni takip edebilirsiniz.

4 yorum:

  1. BU YAZIMA AYŞE ADLI BİR OKUYUCUMDAN GELEN BİR SORU:
    Gerçekten iyi benliklere sahip, yardım kuruluşlarında çalışan, ınsanların hayatını kurtarmak için doktor olup ömrünü (çoğu haketmese de ) insanlığa adayan ateistler de var, hatta bir çok inanandan daha vicdanlı, daha bilinçli, daha ahlaklı ve yardımsever, bunların doğrudan cehenneme gitmesi ve sonsuza kadar orda kalacak olması bana adilce gelmiyor. Ayrıca şu an bu yorumu yapabilğim bilgisayar, bana sizin yorumlarınızı ulastıran internet ve hayatımızı kolaylaitıran daha bir çok teknolojik yenilik de ateistler tarafından keifedliyor, çünkü onlar sürekli neden, nasıl, ne yapabılırım dıye sorular sorarark sorgulayarak ve insanlığın yararına bir şeyler yaparak hayatlarını idamme ettiriyorlar. Belki para için yapıyorlar ama neden bu gücü onlar kendilerinde buluyor da inançlı insanlardan bu kadar gelişmiş, hayatı kolaylastıran şeyler çıkamıyor, çünkü varoluşumuzu ve bunun doğru olup olmadığını bile sorgulamamıza izin verilmiyor. Bu arada ben inançsız değilim ama bu sorulara da cevap veremiyorum.

    YanıtlaSil
  2. AYNI SORUYU SORAN, MERAK EDEN ARKADAŞLAR VARSA FİKİR OLSUN DİYE BU SORUYA CEVABIM:
    Sevgili Ayşe,
    internet gibi teknolojik keşifler yapan insanların “iç dünyalarını” biliyor musunuz?
    Bir insanın mutlak iyi olmasını “yardım kuruluşunda çalışması, bazı kötülüklere vicdan göstermesi, yahut bilimsel çalışmalar yapması” mı belirliyor, acaba mutlak iyilik tanımı için sadece bu kıstaslar yeterli mi?
    Buz dağının görünen kısmını bilmek yeterli mi?
    “Gerçekten benlikleri iyi” derken, nasıl tüm kalbini elinize alıp açıp incelediniz mi?
    Bir konuda iyi bulmuşken bazı konularda kötü bulmayasınız?
    Mesela çocuklar aç yatmasın diyenler aynı zamanda eşlerine gizli gizli boynuz takan şahıslar olmasın?
    Ben çok megolaman olup çalışkan ve kariyer sahibi iyi işler yürüten kimseler görüyorum.
    Yahut yardım kuruluşunlarında çalışan bir sürü ünlü görüyorum ama aynı zamanda abuk sabuk şeyler söyleyip abuk sabuk şeyler de yapabiliyorlar.
    Yani siz tüm ateistlerin tüm hayatına tüm içsel dünyalarına “görünen” kısım dışında şahit misiniz? iyi olduklarına nereden kanaat getirdiniz?
    Ben çok nankör, alaycı, inatçı, kibirli ateiste şahit oluyorum; dikkat içlerinde çooook doktor olan da var! Hem paraya tapan cinsten hem de yeri geldiğinde “içindeki karamsarlık” duygusundan ötürü şefkat meleği kesilen??? AMA aslında kibrin önde gideni olan???
    Ahlak yasası belirsiz olan insan tehlikelidir, bugün ak dediği yarın kara olabilir.
    Bugün dünya barışı diyen, yarın bir ideolojiye kapılıp canlı bomba olabilir.
    Allah’ın uzak durun dediği kötülüklere bulaşarak dünyayı yozlaştıran insanlardan olabilir.
    Sadece bazı iyilikler yapıyorlar diye bu “tehlikeli” ontolojiye sahip olduklarını yerle bir mi ediyor yani? Yaşayışı kulların “vicdanına” göre yapacakları eylemlere mi bırakalım yoksa hiç sarsılmayacak AHLAK YASALARINA MI?
    Mesela, pek ala yardım kuruluşunda çalışma amacının altında tamamen “varoluşsal olarak yaşamın amaçsız oluşunun kişiye verdiği anlamsızlık karamsarlığını” dindirmek için çalışıyor olabilirler, yani bu pek ala bir resim çizmekten zevk alma güdüsü gibi, tamamen içsel bir karamsarlık duygusunu bastırma, işe yarama duygusu ve bu işten huzur alma gibi çıkarlara dayanıyor olabilir. Müminlerin ki ise “bir çıkara” dayanmıyor mu evet dayanıyor.
    lakin müminlerin ahlak yasası “belirli” bir ahlak yasasına dayalı.
    Ateistlerin ahlak yasası ise “belirsiz” şöyle ki, ensesti kötü ilan edecek, anne ile seks yapmayı kötü ilan edecek hiçbir gerekçe yoktur ateizm ontolojisinde. Yani eğer ben “babamla” seks yapmayı iyi/zevk verici görüyorsam bunu yapabilirim bunu kötü ilan edecek ne olabilir ki? Bazısına da tamamen iğrenç gelir, vicdansal gelmez ya da toplumsal algı ile öyle öğretildiği için yapmamayı uygun görür. İşte buna felsefede, “ahlak problemi” denir. Ateizmde “ahlak problemi” vardır. O yardım kuruluşunda çalışan insanın hiçbir zaman temelli bir ahlak yasası olamayacağı için daha doğrusu ateizmde ahlak kavramı yer alamayacağı için (ateizm ile ahlak yasaları birbiri ile çelişir) o ateist kişi ömrü boyunca yalan söylemese bile, bazı durumlarda kendisini ya da sevdiği bir kişiye acıma duygusu ile yalan söylemeyi meşru görmeyeceği; bir yakını için hırsızlığı meşru görmeyeceği gibi şeylerden emin olamayız. Mesele, ahlaklı davranmak değil mesele ahlakı somut bir temele dayandırmak.
    Bu durumda ateizm bakış açısına göre, yardım kuruluşuna katılmayan ve hayatı tamamen zevk alma amaçlı yaşamaya da kötü denemez. öyleyse ateizm bize, daha iyi ve kötü ayrımını bile yaptıramıyorsa biz bu ayrımı ancak “Allah inancı/din inançlarına” göre eleştirebiliyorsak, hayatımızı Allah yok gibi yaşamak da en büyük akılsızlık/nankörlük belirtisi olacaktır.




    YanıtlaSil
  3. AYNI SORUYA CEVABIMIN DEVAMI 2.BÖLÜM

    Ahlakın belirsizlik problemini (ateizme göre) şu şekilde anlatayım belki daha iyi anlaşılır, mesela eşcinsel ilişki söz konusu olunca ateistler “ahlaki” diyebiliyor, ama ensest arzular? Misal bir baba, öz kızını belki cinsel anlamda aşırı arzuluyor ama tecavüz etmiyor, cinsel birleşme de yaşamıyorlar bunun nesi kötü o halde?
    Günün birinde “kızımı arzuluyorum” denilmesini normal gören toplumlar olabilir.
    Yani günümüz toplumlarının bir şeyi iyi/kötü adlandırması da ahlakı belirlemiyor. Bugün iyi olan yarın kötü olabilir ya da tersi… Tamamen “bize göre” kötü geldi “bize göre iyi hissettirdi” demek mi belirleyecek davranışları?Eşcinsellik iyi oluyor da ensest arzu niye kötü oluyor; kimine göre o hoş geliyor kimine göre diğeri… “Bana göre kötü değil bana göre iyi” eee, her şey çıkmazda? AHLAK ÇIKMAZDA.

    Bir ateist, muhtaç durumda bir çocuk görüp ona parasal yardımda bulunabilir, eğitimini karşılayabilir. Lakin aynı ateist gidip FUHUŞ YAPABİLİR. Niye yapmasın ki? “Seks gayet güzel bir şey, mutluluk veren bir şey, zevk veren bir şey” deyip fuhuş yapabilir. Bu insana nasıl FUHŞUN KÖTÜ BİR ŞEY OLDUĞUNU SÖYLEYEBİLİRİZ Kİ? Diyebilirsiniz ki “ama bu kötü bir ateist, ben bunu da yapmayan iyi ateistlerden bahsediyorum”. Ateizm ontolojisine göre fuhuş yapmayan ateist neden daha iyi biri olsun ki? Ateist kişi gördüğümüz gibi davranışlarını “kafasına göre” düzenleyen bir kişidir. Ayrıca ahlak sadece aç bir çocuğa yardım etmekten ibaret değil daha geniş bir kavram. Herkes kafasına göre davranırsa, ne yozlaşmamış bir toplumdan, ne mutlu ailelerden ne de huzurlu eşlerden bahsedebiliriz.

    Bilimle bir ateist tamamen hayatta zaman öldürmek, para kazanmak, saygınlık kazanmak gibi ego ile alakalı amaçlarla uğraşabilir ayrıca. İnsanın iyi olduğunu belirleyen sadece görünenler mi?

    Sizin yazdıklarınız sizin “kişisel görüşünüz”
    Bir başkası da teknolojinin kötü şeylere yol açtığını iddia ederek bilimsel buluşları kınayabilir, bir başkası insanları aç bırakan mağdur edenlerin Hitler gibi hasta ruhlu imansız insanlar olduğunu iddia ederek mevcut kötülükler için ateistleri suçlayabilir.
    Ayrıca siz elinizde bir ölçer ile mi doğdunuz, iyilik yapmayan müslümanların Allah’a göre ne kadar imanlı olup olmadıklarını yahut Kuran’a göre imanın gerekliliklerini yapıp yapmadıklarından emin misiniz? Allah hem kendisine iman edilmesini hem de iman edilerek iyi işler yapılmasını EMREDİYOR. İNANMAKLA BIRAKILACAĞINIZI MI SANDINIZ diyor, yani iyilik yapmayan bir müslüman da Kuran’a göre çok hoş bir yolda değil.

    Bana göre de, iman etmeyip yardım peşinde koşan ateistler, bu kadar delile rağmen hala daha Allah’ı reddettikleri için kibrin önde gideniler. “iyilik yaptıklarını” bile iddia edecek kadar gafiller kendi ontolojilerinde iyilik/kötülük kavramına yer yok ki(!) iyi sana göre iyi, kötü bana göre kötü bir şey bu ontolojide… İçsel ayetlerini (vicdanlarını) dinleyip şefkat duyma, yardım etme ihtiyacı sezip bu duyguları ve ruhsal açlığı verenin ALLAH olduğunu bile idrak edemiyorlarsa pek ala akılsızlar bana göre de. Akılsızlıkla iyilik yapıyorlar, bana göre hiçbir değeri yok. (Bakın size göre varmış, bana göre yok. Demek ki ahlak böyle kullara bırakılan bir şey olunca kişiden kişiye göre değişebiliyor)

    Yorumunuz için teşekkürler
    BELİRLİ AHLAK İLKELERİNE GÖRE YAŞAYAN KULLAR OLMAMIZ DİLEĞİMLE…

    YanıtlaSil
  4. Aslında bu soruların hepsinin cevabı bu yazıdan kat ve kat uzun var fakat bu kadar vaktim yok şu an için. Sadece şöyle bir şey söyleyebilirim sonsuz azap ile ilgili;

    Yaradan mahluklarını yarattığında ve bu mahluklardan bazılarının (kullarının) iradelerine göre veya sınav sonuçlarına göre (önceden bildiği için) direk cennet/cehennem ayrımını yapsa idi o zaman kullar ben ne yaptım da burayı hak ettim deme hakkına bazılarına göre sahip olabilirlerdi. Çünkü insanda nefis vardır. Fakat yapılan sınav ile her şey duyuruluyor ve inanan inanmayan gibi bir çok gruplar oluşuyor. İmtihana giren kişinin imtihanın şekli ve sonucuna müdahil olamaz. Ben imtihana girmek istemedim? diye sorabilirsiniz. Cevabı şudur: Girmek istediğin için bu dünyadasın fakat hatırlamıyorsun. Allah kimseye hak ettiğinden fazla ceza vermeyeceğini, kaldıramayacağı yükü imtihan olarak vermeyeceğini merhametinin azabından kat ve kat üstün olduğunu bize bildiriyor. Fakat tüm bunlara yüz çevirip bunun cezası sonsuz yanmak mı diye sormak. Açıkcası bana saçmalığın daniskası geliyor. Allah'ın bildirmiş olduğu dinler zamanlarına göre ulaşılabildiği kesimler mesuldur. Bugün Kur'an'ın ulaşmadığı nokta yok denecek kadar azdır üstelik internet ile bu ortadan kalkmıştır. Şimdilik bu kadar.

    YanıtlaSil