11 Temmuz 2015 Cumartesi

''Dünyaya Gelmeyi Ben İstemedim''ci Ateistlerin Ahlak Anlayışının Tutarsızlığı


Daha önce ‘’Ahlaki anlayışı Allah belirler, neden?’’ diye bir yazı yazmıştım. Yazıda anlatmak istediğim Allah yoksa bir şeyin gerçekten iyi mi ve ya kötü mü olduğunu kendimizce belirleyemeyeceğimizdi. Dahası Allah yoksa bir şeyin iyi ve ya kötü olması da manasız olacaktı. 

Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayacak olursam, bazı ateiste göre ensest ilişki çok tiksindirici, iğrenç bir olaydır. Bunu yapanlar sapıktır. Bunu vicdanlarına kabul ettiremezler. Oysa Allah yoksa, bir insanın annesi ile cinsel ilişki yaşamak istemesine, bunu yapmasına ahlaken yanlış  denilemez. Ateist Profesör Lawrence Krauss bir konuşmasında ensest ilişkinin pek tabi mümkün olduğunu, bu ilişkiyi iğrenç, çirkin, yanlış kılacak hiçbir gerekçenin olamayacağını söylüyor. Aslında Allah yoksa, gerçekten de bunun yanlış olduğunu belirleyecek hiçbir kanıt, gerekçe olamaz. Kimine göre iğrenç gelebilir, kimi bunu kendince onaylamayabilir ama hiçbir zaman bunu yapılabilir görene de geçerli hiçbir şey söyleyemez. İnsanın kararlarında özgür olduğunu iddia eden ateistler, ensest ilişki yaşayanlara saygı duymak zorundadır. Her ne kadar kendilerine bu mide bulandırıcı gelse de.

Bir de, bir fiilin geçerliliğini, farkındalık düzeyleri düşük hayvanların davranışına göre tartmaya kalkanlar var. Örneğin hayvanlarda eşcinsellik görülüyor diyip eşcinselliği meşrulaştırmaya çalışıyor bazıları. Bu tarz insanlar da insan gruplarında da -hayvanlarda olduğu gibi- her zaman ‘’güçlünün galip gelmesi, güçlünün otoritesinin kabul edilmesi’’ ilkesini onaylamalıdırlar. Buna göre fiziken güçlü bir erkekte fiziken kendinden zayıf bir kadına ‘’çoğalma, tatmin olma’’ gerekçesi ile tecavüzde bulunduğunda ‘’neslimin devamını düşünüyordum’’ demesi de kendi ahlakınca doğru olacaktır.

Ateistlerin paylaşımlarını, çalışmalarını arada sırada takip ederim. Onların yaptıkları itirazları gördükçe okudukça üzerinde düşünüyorum bu da benim imanımı oldukça arttırıyor.

Ateistler bir paylaşımlarında Tanrı’yı sevgilisini tehdit eden bir erkeğe benzetmişler. Verdikleri örnek şöyle : Tanrı ‘’benden ayrılmakta özgürsün. Fakat benden ayrılırsan seni öldürürüm boğazını keserim. İstiyorsan ayrıl’’ diyen maganda bir sevgiliye benzer. 

Onların bu düşüncesine göre Tanrı ‘’bana inanmamakta özgürsün ama eğer ki inanmazsan seni cehenneme atacağım’’ demekle tam da bu maganda sevgili ile aynı kafadadır.

Bu benzetmelerinin ne kadar mantıksız olduğunu anlatmak istiyorum.

Öncelikle ‘’cehennem’’ denilen bir yerin varlığına pek çok ateistin hoşnutsuzlukla baktığına şahit olmuşuzdur. Oysaki iğrenç bir tecavüz haberi duyduğumuzda pek çoğu sapıklara vahşice cezalar uygulanmasını talep ediyor. Bu taleplerinde oldukça haklılar. Fakat pek çok sapık da tutuklanmamakta, adalet sistemi zayıf yerlerde rahatça gündelik yaşamlarına devam etmekte. Oysa Allah cehennemi yaratarak öncelikle pek çok zalimi cezalandıracaktır. Masum sivillere acımasızca soykırım uygulayan komutanları, insanların evini basıp kadınlarına tecavüz eden zorbaları, çocukları umarsızca döverek öldürenleri, Işid gibi Allah’a iftira atarak yığınla haksızlık yapan grupları ve daha nicelerini…

Aslında böyle düşündüğümüzde cehennem, vicdan sahibi insanlara göre müthiş bir uygulama olmalıdır. Fakat ateistlerden ‘’Allah varsa ne güzel işte bu sapık cezalandırılır’’ gibi bir düşünce duyamıyoruz çünkü hemen ardından, Allah’a inanmayanların da cezalandırılacağı gerçeği akıllarına geliyor. Bu da haliyle hoş olmuyor onlar için.

Peki, Allah’a inanmamanın kötü bir karşılığı olamayacağına, başta anlatmaya çalıştığım gibi kendimizce belirleyemediğimiz ahlak anlayışı ile nasıl varabiliriz? 

Görüldüğü gibi ateizm, tutarsız bir ahlak anlayışı getirir.

Allah’a inanmayan kişilere baktığımızda, kimilerince pek çok kişiyle evli olmadan zina edersen bu iyidir. Uyuşturucu kullanmak iyidir. Evli çiftlerin birbirinden gizli cinsel kaçamak yaşaması kabul edilebilir, hatta eş üzülmesin diye ondan saklanabilir, ne var ki, bir anlık cinsel bir zevkti. Hatta kimilerince eş değişimi yapılarak eğlenilebilir. Kimilerince ise tüm bunlar kabul edilemez.

Allah inancının olmadığı, Allah’a inansa bile yeterince ona bağlılık göstermeyen biri öncelikle güvenilemezdir. (Mümin kelimesi ise ilginçtir ki güvenilir anlamına gelir). Kendi çıkarı için kişi yalan söyleyebilir. Eğer zor bir duruma düşmekten onu kurtarıyor fakat başkaları ‘’salak’’ yerine konuyorsa kişinin çıkarı söz konusuysa neden söylenmesin ki? Yalancı kişinin ahlak anlayışına göre öncelikle kendinin zor durumda kalmaması daha uygun olabilir. Zaten ateist bir bakış açısına göre bir insanın yaptığının iyi ve ya kötü olduğuna nasıl karar vericeğiz?

Gördüğünüz gibi ateist bakış açısıyla tutarlı bir Ahlak anlayışı oluşturulamaz. Fiiller kişinin vicdanına göre değişir ve kişiler vicdansız da olabilir. Bu tutarsız Ahlak anlayışına sahip bir toplum bir o kadar da yaşanması zor bir toplum olur. Dahası ateist bakış açısıyla bir fiilin-düşüncenin doğru ya da yanlış olduğuna hiçbir zaman kesin bir yanıt veremediğimiz gibi, iyi ve ya kötü olması da manasız olacaktır.

Dahası biz ensest gibi bir olayda bile bunun yanlışlığı hakkında karşılıklı çatışmalara düşüyorsak Allah’a inanmamanın iyi bir insan ya da kötü bir insan demek olduğuna hangi yeterlilikle cevap verebileceğiz?

Gelelim yukarıda alıntıladığım örnekte olduğu gibi Allah’ı maganda bir sevgiliyle eş kefeye koyabilir miyiz? 

Bir yanda Yaratıcı var ve yarattıklarına kim olduğunu, amaçlarını, ilerisini bildiren bir İlah var; diğer yanda bozguncu bir insan. Bir insanla, yarattığını uyaran bir Yaratıcı’yı  ve ikisinin tehdidini eş seviyeye indirgeyebilir miyiz? 

Allah, yarattığına kötü fiilleri uygulamayı yasaklamış. (İnsanları öldürmek, bozgunculuk vs) Bunları yapmazsa da cezalandıracağını bildirerek yaptırım uygulaması toplumların dünya yaşamındaki huzuru için de iyi bir şey değil mi? Bütün bir toplum Allah’a inansa ve onun getirdiği ahlak kurallarına sımsıkı bağlı olsa, müthiş bir huzur/barış ortamı sağlanacaktır.Üstelik Allah’ın insanlara iyi ve ya kötü biri olduklarında başına gelecekleri bildirmesi de onun merhametini gösterir.

Tehdidi kötü kılan nedir? Tehdit dediğimiz şey her zaman kötü bir şey de olmaz aslında. İyi bir yaptırıma hizmet edebilir.

Bir patron belirlediği işlerin hepsini yerine getiremezse çalışanını maaşını azaltmakla tehdit edebilir. Bu o patronu gözümüzde kötü bir patron mu yapar? Pek çok kişi işyerindeki işlerin yürümesi için bu yaptırımı doğru bulur.  Ödevlerini yapmazsa çocuğunu harçlık vermemekle tehdit eden bir anne, çocuğunun kötülüğünü mü düşünür?
İnsanlara sormalı; kimileri cennete layıkken, sen neden cehenneme layık oluyorsun? Şu geçici yaşantında Allah’ın kurallarına uy o zaman. Kendi belirsiz ahlak anlayışına uyup, geçici mutsuz yaşantına kapılma. 

Evet, Allah insanı kendine ‘’kulluk etmesi’’ gerektiği konusunda mecbur tutar. Buna icabet etmeyeni de cezalandıracağını bildirir. Kimine kulluk etmek ağır gelir, Yaratıcı’ya kafa tutar, onun koca bir evrendeki kudretini takdir edemez, Allah’ın otoritesi hoşuna gitmez, aciz bir kimlikle Allah’a meydan okur. Allah’ın bizim üzerimizdeki yetkisinin; bir okul arkadaşımızın, ailemizin vs sahip olduğu haklarla aynı olduğunu kim söyledi ki?

Allah ile olan ilişkiyi diğer insanlarla ilişkilerde olan beklentilere benzetmek, kişinin kendi sorunudur. Allah her hangi biri değil. Annemiz, babamız, patronumuz, sevgilimiz, çocuğumuz, komşumuz, devlet başkanımız değil. Gır gır şamata yaptığımız arkadaşımız hiç değil. Öncelikle Allah’ın konumunu otoritesini anlamak ve yetkilerini kabul etmek gerekiyor. Onu bir baba hoşnutluğunda, bir arkadaş hoş görüsünde aramak, Allah ile olan ilişkimizi bu ilişkilerle eş tutup kıyaslamaya kalkmak oldukça komik olacaktır. Allah en büyük otoritedir. Efendimizdir. Hoşa gitse de gitmese de…
Allah insana istemediğini bile yaptırdığını ispat etmektedir. Mesela yemek yeme zorunluluğu, tuvalete çıkma gibi zorunluluklar koymuştur yaşamımızı sürdürmemiz için. Hangi annenin, arkadaşın gücü bizim vücut sistemlerimize bir yaptırım uygulayabilir? Allah isterse bir hücreyi canlı tutar, isterse kanser eder. Allah isterse bir şehri yıkar, isterse o şehri korur. İnsana düşen onun emirlerine boyun eğmektir. Onun tüm insanlardan, tüm güçlerden büyük olduğunu, her şeye gücü yettiğini kabul etmektir.

İnsan kendini bilmezken kendini dünyada bulan biridir.
”Bu dünyaya gelmeyi ben istemedim ki, beni neden imtihana tutuyor. Bunu ben seçmedim.” şeklindeki itirazlar tam da bu bahsettiğim sebeplerden ötürü yersizdir. Biz istesek de istemesek de bizi dünyaya getiren, var eden Allah. Evet, bunu bizim isteğimize göre yapmadı, nedeni ise O’nun Allah olması. Her şeyi bizim isteklerimize göre yapmak zorunda değil. Otorite olan O, boyun eğmek kabul etmek zorunda olanlar ise biziz. Ve o kadar şanslıyız ki, Allah’ımız şükür ki kötü bir İlah değil. Bize kötülüğü vaad etmiyor. İyiliği vaad ediyor.

Eğer bu dünyaya gelmeyi ben istemedim, o mecbur kıldı diyen varsa, bu zaten Allah’ın otoritesini, bizim üzerimizdeki yaptırımını gösteren bir delildir. Biz istemesek de eğer dilerse bizi cehenneme de koyacaktır-Allah korusun- İşte bu da O’nun üzerimizde her şeyi yapabilecek güçte olduğunun göstergesidir. Allah’ı sevmek gibi aynı zamanda O’na saygı duymak, boyun eğmek, kulluk etmek gerekir. O’ndan başka hiçbir şeye tapınamayız bu yüzden, çünkü O’nun otoritesine sahip olan başka hiçbir şey yok.

Sevgili insan; İşte Allah’ın gücü otoritesi budur, sen yaşamak istesen de istemesen de, o seni var etmiştir. Biraz aklını kullansan, kibrini kenara bıraksan mutlu umutlu bir yaşam seni bekleyecek ama sen tam tersi peşindesin. Geçici bir dünyada, göstermelik heyecanlar, kısa süreli hırslar peşinde… Bu dünyaya böylesi küçük bir pencereden bakmak ve sonuçlarına katlanmak da senin bileceğin iş… 

Bu konu hakkında daha önce yazdığım başka bir yazı: http://evrendepinar.blogspot.com.tr/2014/05/ahlaki-anlays-allah-belirler-neden.html 




Allah Var blogu ile ortak sitemizden de beni takip edebilirsiniz.

http://www.allahateslim.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder