19 Nisan 2016 Salı

Bir Mümin, İnkarcı veya Müşrik Kimseleri Dost Edinebilir mi? Onlara Karşı Tutumumuz Nasıl Olmalı?


Not: Bu yazı detaylı bir çalışmadır. Size uzun gelen yazılarımı elbette günlere yayarak okuyabilirsiniz.
İnkarcı, kafir, ateist: Allah’a, dine inanmayan bunların doğruluğunu reddeden kimse.

Müşrik: Allah’a ortak koşan kimse.

Kuran’a göre; inkarcı dediğimiz (Allah’ı ve dini inkar eden); ya da Allah’a ortak koşan (müşrik) kimseleri yolda görünce öldüremeyiz. Onların evlerini/işyerlerini basıp onları taramalı tüfekten geçiremeyiz. Onlara –eğer onlar gelip bize tokat atmazlarsa- bir tokat bile atamayız. Gelip bizleri öldürmeye yeltenmeleri hali başka.

Öldürmemek başkadır, dost edinmek başka… Öldürmemiz yasak olan kimseleri illa kendimize sıcak bir dost görüp, onlarla samimi ilişkiler kurmamız gerektiği anlamını çıkaramayız.

Kuran’a göre inkarcıları ve müşrikleri dost edinmemiz yasaklanmıştır, bu konuda net ve apaçık ayetler var. Kitap ehli ile dost olabiliriz hatta evlenebiliriz. Fakat, müşrik olanları ile evlenemez ve dostta olamayız. Bu konu hakkında, yazının sonunda önemli bir çalışmayı paylaşacağım.

Kuran’a göre müşrik ve inkarcı kimseleri dost edinmek ikiyüzlülük örneğidir. Müminler dururken, bu insanları dost edinmek ikiyüzlülüktür. Mümin bir insan, hem müminleri hem de müşrik veya inkarcı kimseleri dost edinemez. Yalnızca Allah’a yönelmiş kimselerden yana olmalıdır ve onları dost edinmelidir. Belirtelim ki, bir insana tebliğ yapıyor olmamız, onu Allah yoluna yönlendirmeye çalışmamız onlarla sıcak birer dostluk ilişkisi kurmamızı, ya da onları kendimize gerçek bir dost olarak görmemizi gerektirmez.

İnkarcıları ya da müşrikleri dost edinmek, mümin özelliği değil, münafıkların özelliğidir. Eğer, bunu bilmeden dost edinen ya da onları dost olarak gören müminler varsa, tövbe edip, dostluk ilişkisi kurmama yönünde karar alıp, hallerini düzeltmeleri doğru olacaktır.

İkiyüzlülere (münafıklara) kendileri için acıklı bir azap olduğunu müjdele.
Öyle kişiler ki onlar, müminleri bırakıp da küfre sapanları dostlar ediniyorlar. Onların yanında onur ve yücelik mi arıyorlar? Onur ve yüceliğin tümü Allah’ındır.
(Nisa Suresi 138 ve 139.ayetler)

Görüldüğü gibi, Allah açıkça, müminler dururken küfre sapmış insanları yani inkarcıları dost edinenleri böyle eleştiriyor. Müminler dost olarak önce Allah’ı, daha sonra diğer müminleri kendine dost edinmelidir.
Peygamberlerin toplumlarında olduğu gibi, günümüz toplumlarında da ister istemez müminler, inançsız ya da Allah’a ortak koşan insanlarla toplumsal hayatta bir arada bulunuyor. Bir şekilde onlarla aynı ortamda bulunmamız, hatta birlikte bir iş yapmamız, bazı şeylerden ötürü diyalog kurmamız yani görüşmemiz kaçınılmaz. Zaten, Allah bunlara karşı bir yasak getirmiyor. Toplumsal hayatı sekteye uğratacak bir tutumu değil, bireysel olarak yakınlığı yasaklıyor.

İnsan ilişkileri çeşit çeşit, kimi ile işyerinde mecburi diyalog kurarız, hatta aynı ortamda yemek yer, mecburi iş/okul hakkında diyalog kurmak zorunda kalırız. Kimi insanlar vardır ki ilişkimiz bunlardan daha ötedir, onları kendimize dost belleriz, ayrı bir samimiyet kurarız, özel dünyamızı paylaşırız, onlarla görüşmek ve yakın olmak için sebepler oluştururuz. Mecburiyetin/resmiyetin dışında şeyler paylaşırız… İşte bu dostluktur, bir yakınlıktır. Mecburi olarak bir arada bulunduğun, mecburi diyalog kurduğun insan dostun değildir zaten…

Mecburi olarak Allah’a ortak koşan ya da Allah’a inanmayan kişilere işimiz düşüyor ya da onların bize… Birlikte bir iş yapmamız bile gerekebiliyor. Ayetlerde müminlerin tamamen müminlerden oluşan ayrı bir toplum kurması gerektiğine dair bir emir olmadığı gibi, farklı görüşleri olanlar bir arada yaşayabilir. Sevmediğimiz topluluklarla, kafir ve müşrik kimselerle bir arada yaşamımızı nasıl sürdüreceğimiz yönünde emirler var.

Mecburi/kaçınılmaz durumlarda önemli olan inkarcı veya müşrik kimselerle samimiyet kurmamak, dostane bir ilişkiye girmemek, aradaki mesafeyi korumak… Sınırımızı çizmek… Yoksa Allah da, tamamen müminlerden oluşan bir ülke kurmamızı bildirmiyor. İnkarcılarla ve müşriklerle bir arada yaşamayın demiyor. Tam tersine, ayetlerinde bizler gibi olmayan hatta hoşumuza gitmeyen topluluklara karşı adaletli olmamızı, onların haklarını da gözetmemizi, onların özgürlüklerini ihlal etmememizi, onlara bozguncu tavır göstermememizi, onlara kötülük yapmamamızı söylüyor. Allah’a ortak koşanların, inkarcıların hoşumuza gitmemesi; Kuran’ın oluşturduğu bir mantıktır.

Okulda, işte, birini ziyarete gittiğimizde, ticarette hatta internette bile, bir şekilde mümin olmayanlarla; Allah’ı inkar eden ya da Allah’a ortak koşan kimselerle etkileşim kuruyoruz. Belirttiğim gibi, önemli olan mesafe koymak. Yani, dostluk birlikteliğine geçmemek, kendimize onları dost edinmemek, dostluk anlamındaki o yakınlığı kurmamak…

Ey iman sahipleri! Müminleri bırakıp da küfre sapanları (kafirleri) dostlar edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah’a açık bir kanıt mı vermek istiyorsunuz? (Nisa Suresi, 144.ayet)

Görüldüğü gibi, Allah açıkça iman edenlere, küfre sapanları (kafirleri) dost edinmeyi açık açık yasaklıyor. Üstelik, onları dost edinmemizin kendi aleyhimize bir kanıt olacağı bildiriliyor.

Müminler, müminleri bırakıp kafirleri dost edinmesin. Kendinizi korumak için bu yola başvurmanız hariç. Kim bunu yaparsa, Allah ile ilişiği kesilir. Allah sizi, kendisinden sakınmaya çağırır ve dönüş yalnızca Allah’adır. (Ali İmran Suresi, 28.ayet)

Bu ayette de görüldüğü gibi küfre sapan kafir kimseleri dost edinmemizi, Allah açıkça yasaklıyor. Can güvenliği gibi kendimizi korumak için onlarla dost ilişkisi kurulabileceği de bildiriliyor. Örneğin, Firavunun eşi Kuran’a göre iman etmiş bir kişiydi. Fakat, Firavunun yakınlarında olmayı da sürdürüyordu. (Bkz: Tahrim Suresi 11.ayet) Firavunun ne kadar zalim bir insan olduğunun örnekleri Kuran’da mevcut.

Muhammed Peygamberimize, kendi toplumunda münafıklık yapmış kimselere karşı savaş durumunda şöyle bir tutum izlenmesi emredilir:

Sefere çıkma konusunda onlardan bir grubun senden izin isteyeceği bir fırsatı Allah sana verirse, “Benimle birlikte ebediyen harekata çıkmayacaksınız, ve benimle birlikte hiçbir düşmanla savaşmayacaksınız. Çünkü siz, ilk başta oturmayı seçmiştiniz. Öyle ise, geri kalanlarla beraber oturun” de.
Onlardan ölen birisi için namaz kılma, mezarı başında da durma. Çünkü onlar Allah’a ve elçisine karşı geldiler ve yoldan çıkmışlar olarak öldüler.
(Tevbe Suresi 83. ve 84.ayetler)

Bizler müminlersek, Peygamberlerin yaşadıklarından, onların gösterdiği tutumlardan öğütler çıkarmamız gerekir. Bu ayetlerde de görüldüğü gibi, Muhammed Peygambere, dinde ikiyüzlülük örneği göstermiş kimseler hakkında afları yönünde namazlarında dua etmesi, hatta mezarları başında durması dahi yasaklanmıştır. Bizler de münafıklığı açığa çıkmış, daha sonra tövbe edip hallerini düzeltmemiş insanlar hakkında sevecen bir tutum beslemememiz, onlara güven duymamamız, onlarla Allah yolunda bir işe kalkışmamamız yönünde dersler çıkarabiliriz.

Bir Peygamberin veya müminlerin, müşrikler için, Cehennem ehli oldukları kendilerine açıkça belli olduktan sonra, akraba bile olsa onlar için af dilemeleri doğru olmaz. (Tevbe Suresi 113.ayet)

Kafir kimseler, Kuran’a göre cehennemlik kimselerdir. Bir insan açıkça Allah’ı inkar ediyorsa, yaşarken düzelmemiş inanma belirtisi göstermemişse onlar için af dilememizi doğru bulmuyor Allah. Müşrik kimseler de aynı şekilde.
Bugün müşrik veya inkarcı kimseyi kendimize dost edinmeye kalktık diyelim, herhangi bir şekilde inanma belirtisi göstermedikleri takdirde, yarın ölecek olsalar dua bile etmemizin doğru bulunmadığı bu kişilerle ne derece dost olmamız akla uygun olabilir ki?

Dostluk ilişkisi kurmama nedenlerinden en önemlisi de onlarla aramızda samimiyet ve sevgi duygularının oluşmamasıdır.

Allah'a ve Ahiret gününe inanan bir topluluğun, Allah'a ve Resulüne karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurduğunu göremezsin. Bunlar, onların ister babaları olsun, ister kardeşleri olsun, ister akrabaları olsun...
(Mücadele Suresi, 22.ayet)

Allah, müminlerin, kendilerine gelmiş olan gerçeği (vahyi) inkar edenlere karşı sevgi beslemelerini de eleştirmiştir. Günümüzde belki silahlarla olmasa da, inkarcı kimselerle bilgi yolu ile mücadele ettiğimiz bir gerçek. Onların bizlerin inkar etmesini diledikleri de bir gerçek. Bugün, inkarcı kimseler Peygambere açıkça düşmanlık beslediklerini dile getiriyorlar. Dine karşı ve Muhammed Peygamberimize karşı nefret dolu, düşmanlık dolu sözler sarf ederlerken, o dönemki inkarcılarla aynı nefret duygularını paylaşırlarken, içten içe dinimizin yok edilmesi gerçeğini savunan, potansiyel bizim inandıklarımızı ortadan kaldırmaya can atan kimselere karşı aşağıdaki örnekten sonra sevgi beslememiz ne kadar Kuran mantığı ile tutarlı olabilir? Bu örnekte yer alan inkarcıların karakter ve tutumları, günümüzdeki inkarcılardan farklı değil. Günümüz inkarcılarının, yalnızca dinimizi ortadan tamamen kaldırmak yönünde güçleri yok. Dinin inkar edilmesi yönünde ise arzuları yüksek. Mücadeleleri; Peygamberimiz yaşamadığı için onu sürgüne göndermek, ya da şimdilik bizi toprağımızdan çıkarmak değil; dinin yalan olduğunu ispatlamak ve ortadan kaldırmak. Zaten Allah’a düşman olan, Allah’ın da düşman olarak gördüğü kimselere sevgi duymak, Kuran mantığına sığmaz.


Ey iman sahipleri! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın! Onlar, size Hak’tan geleni inkâr ettikleri, Rabbiniz Allah’a inandığınız için Peygamber’i ve sizi yurdunuzdan çıkardıkları halde, siz onlara sevgi sunuyorsunuz. Benim yolumda gayret sarf etmek, benim hoşnutluğumu kazanmak için seferber olduğunuz halde, içinizde onlara sevgi gizliyorsunuz. Sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da en iyi ben bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.
Onlar sizi ele geçirirlerse size düşman olurlar; ellerini ve dillerini size kötülükle uzatırlar, inkâra sapmanızı isterler. (Mümtehine Suresi 1 ve 2.ayetler)


Bu ayet çok çok önemli. Ayetin ilk başında Allah, zaten kendisine karşı düşman olanı dost tutmamamızı söylüyor. Dost tutmamızın yasak olduğu bir kimseye olumlu duygular değil, olumsuz duygular beslememiz mantıklı olur. Allah’ı inkar eden ve Allah’a ortak koşan kimseler açıkça Allah’ın düşmanıdır.
İsmini vererek, ününü arttırmak istemediğim ateist bir adam hakkında örnek vermek istiyorum. Bu şahıs, tek kişilik komedi gösterileri yapıyor. Günümüz müminleri de, bu adamı çok seviyorum, beğeniyorum diye paylaşıyorlar. Bu şahıs, açıkça sahneye çıkıp Allah ile dalga geçiyor, dinlerin palavra olduğunu anlatıp, ateist propagandası yapıyor. Açıkça din ile Tanrı kavramı ile alay ediyor. Allah’a sahnede kafa tutuyor, dalga geçiyor. Durum bu iken ve ayetler ortadayken, bazı müminlerin bu adamı sevdikleri ve beğendiklerini söylemeleri aklım almıyor.

İnkarcı, müşrik kimselerle evlenmemiz yasak. Bu da onlarla arkadaş, hayat arkadaşı dahi olamadığımızın bir başka delilidir. Herhangi bir beğenimiz söz konusu olsa bile bu yasak geçerli; hoş Kuran ayetlerine baktığımızda Allah’ın sevmediği kimselerin hoşumuza gitmesi, Allah’a karşı nankörlük eden bir kişiye içten içe sevgi beslemek, Allah düşmanı olduğunu göz ardı edip bu tarz kişileri sevecen bulmak ne derece doğrudur? Evlenmemizin yasak olduğu kişilere ilgi göstermek art niyetli bir tutum olacaktır. (Bakara Suresi 221.ayet onlarla evlenmemizin yasak olduğunu anlatır.)


Rabbinden sana vahyedilene uy! O’ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir! (Enam Suresi 106.ayet)

Bu ayette gördüğünüz üzere, Allah müşriklerden yüz çevirmemizi emrediyor. Dost edindiğimiz bir insandan nasıl yüz çevirmiş olabiliriz ki? Demek ki müşrikleri dost edinmeye filan kalkamayız.

Emrolunduğun şeyi açıkça bildir ve müşriklerden yüz çevir. 
(Hicr Suresi 94.ayet)

Allah, kendisine ortak koşanlardan yüz çevirmemizi emrediyor. Müşriklerle dost olursak, onlardan yüz çevirmiş olmayız elbette.

Zikrimizden yüz çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyen kimseden yüz çevir. (Necm Suresi 29.ayet) 

Allah görüldüğü gibi, kendisini anmaktan ve sadece dünya hayatını isteyen Ahireti umursamayan kimseden de yüz çevirmemizi istiyor. Böyle kişilerle de dost olmamalıyız, aramıza sınır koymalıyız. Zaten böyle insanlar, bizi boş işlere, boş sohbetlere, Allah'ın istemediği davranışlara, gevşekliğe sürükleyebilir. Bize manevi anlamda takvamızı ilerletme de engel olup, şevkimizi kırabilirler. Zaten Allah başka ayetlerde de, sakınan kimselerin dostlarının gene sakınan müminler olduğunu bildiriyor.

Ey inananlar! Müşrikler bir pisliktir. (Tevbe Suresi 28.ayet)

Allah müşrikleri pislik olarak görüyor. Pisliklerle mi dost olacağız? Allah her konuda bizi doğru, güzel olan ve temiz olana yönlendirirken? Allah’ın pislik olarak gördüğü bir şey ya da kimsenin bize sevimli gelmesi ne derece doğru? Allah’ın pek çok ayeti, kendisinin pislik olarak gördüklerini sevmememiz, beğenmememiz, hoş bulmamamız yönünde. Kuran’ı bütüncül olarak inceleyenler görmüştür.

Allah’ın bizler için örnek gösterdiği İbrahim Peygamberimiz; inkarcı kimselerin Allah’a inanıncaya dek, Allah’a ortak koşanlar şirk günahını bırakana dek, bu insanlarla aramızda düşmanlık ve nefret duyguları olacağını söylüyor. Onlarla aramızda uzaklık olacağını da belirtiyor.

İbrahim’le, beraberinde olanlarda sizin için çok güzel bir örnek vardır. Hani, onlar toplumlarına şöyle demişlerdi: “Biz sizden de Allah dışındaki kulluk ettiklerinizden de uzağız. Sizi tanımıyoruz. Sizinle bizim aramızda, siz Allah’a, yalnız Allah’a inanıncaya kadar, sürekli düşmanlık ve nefret olacaktır.” (Mümtehine Suresi, 4.ayet)

Nuh Peygamberin de kafir kimselerden nasıl hoşlanmadığını ayetlerden görmek mümkün.

Nûh şöyle yakardı: “Rabbim! Yeryüzünde, kâfirlerden yurt tutacak/gezip dolaşacak hiç kimse bırakma! Çünkü eğer sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar ve kötülük üreten nankörden başkasını doğurmazlar.” (Nuh Suresi 26 ve 27.ayetler)

Tavsiye niteliğinde bir ayet:

Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, inkârcı nankörler sizin için açık bir düşmandırlar. (Nisa Suresi, 101.ayet)

Bu ayetin devamından itibaren, Allah inkarcılarla savaş halinde namazın nasıl kılınacağını anlatıyor. Nisa 102.ayetle birlikte ayet zincirine bütüncül bakarak bu ayeti değerlendirdiğimizde, bu ayette bahsedilen inkarcılar yalnızca savaşılan inkarcılar değil.

İnkarcıları aynı zamanda nankör olarak nitelendiren Allah, bu ayette açıkça inkarcıların bizler için açık birer düşman olduklarını belirtiyor. Burada kastedilen düşmanlık, savaşılması emredilmiş bir düşmanlık değil. Ahirete hayırla gitmemize engel olabilecek, bizi saptırabilecek, bize her hangi zararları dokunabilecek ihtimallerine karşılık bir düşmanlık. Hem bu ayet zincirine hem Kuran’a bütüncül baktığımızda, bu düşmanlık kavramının savaş manasında düşmanlık olmadığını görmemiz mümkün.

Allah açıkça yeryüzünde normal bir şekilde gezerken kötü insanlardan tedirgin olmamız durumunda namazı kısaltabileceğimiz hakkında tavsiye verirken, küfre sapanların (yani inkarcıların) hepsinin bizler için dost değil düşman oldukları belirtiliyor. Onların bizler için düşman olmalarına rağmen, bizlere savaş açmazlarsa, onlarla savaşamayız. (bu yazının altında hangi durumlarda onlarla savaş izni verildiği hakkında yazı paylaşacağım)

Bu düşmanlık, dost olmama, bize herhangi bir şekilde kötü etkileri olma ihtimali üzerine ve elbette kulu olduğumuz Allah’a karşı nankör oluşlarından kaynaklı içsel dünyamızda onları dost olarak benimseyememe durumunda bir düşmanlık…

Kuşku yok ki, biz bu Kitap’ı sana, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın ihanet edenlerin tarafında olma! (Nisa Suresi, 105.ayet)
Benliklerine hainlik edenler için didinip durma. Çünkü Allah, hainlikte ısrar eden günahkârı sevmez. (Nisa Suresi, 107.ayet)

İnkarcılar ve müşrik kimseler, Allah’a ihanet etmiş kimselerdir. Onlar yaratılışa, Allah’ın buyruklarına, emirlerine, tavsiyelerine karşı ihanet ederler.
Bu ayette de görüldüğü gibi, Allah, ihanet edenlerin tarafında olmamamızı buyuruyor. Bu, yalnızca bir toplulukla savaş halinde olunca onlardan taraf olmamayı kapsayan bir kavram değil, böyle de söylenmiyor zaten. Herhangi bir şekilde, onlarla dünyevi amaçlar uğruna da olsa dost olmak, bir şekilde onlardan yana olmaktır. Allah’ın sevmediklerini müminler de sevmemelidir. Allah’ın kendisine dost edinmediğini, müminler de dost edinmemelidir. Nisa Suresi 107.ayette de görüldüğü üzere, Allah inkarcılar ya da müşrikler lehine didinip durmamızı, mücadele göstermemizi yasaklıyor. Bu kimseleri, kendisine ihanet etmede ısrarcı ve haliyle günahkar olarak nitelendiriyor ve sevmediğini belirtiyor. Bu tarz insanlar için didinip durmamız açıkça yasaklanmışken, onları nasıl dost edinebiliriz? Bir insan ancak dostları için didinir.


Allah, hallerinin vahimliği hakkında vurucu bir ayet bildiriyor, zaten bu ayetten sonra başka söze gerek yok:

Diyelim, siz onlar için dünya hayatında mücadele verdiniz. Peki, kıyamet günü Allah’a karşı onlar için kim mücadele verir, onlar hakkında kim vekillik yapar? (Nisa Suresi, 109.ayet)


Bize düşen, onlar için didinip durmak değil, Allah’ın rızasını isteyerek yalnızca tebliğ yapmak ve gerçeklerin ortaya çıkmasına hizmet etmektir.
Bu insanlar, eğer tövbe edip, kendilerini düzeltmez ve Allah’a yönelmezlerse; geri dönüşü olmayan bir sapıklığa düşmüş demektirler. Bu sapıklıkları onları cehennemde rezil edici bir azaba, Allah tarafından hoşnutsuzluğa götürecektir.

Kim Allah’ı, O’nun meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse geri dönüşü olmayan bir sapıklığa düşmüş olur. 
(Nisa Suresi, 136.ayet)


Allah, Kitap’ta size şunu da indirmiştir: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini, bu ayetlerle alay edildiğini işittiğinizde, bir başka lakırdıya dalıp gittikleri zamana kadar onların yanında oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi sayılırsınız. Hiç kuşkusuz Allah, münafıklarla kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.
(Nisa Suresi, 140.ayet)


Söylediğim gibi, onlarla ne kadar dostluk kurmasak bile aynı ortamda olmamız kaçınılmaz olabiliyor. Allah da bunu biliyor. Bize savaş açmayanı, bizi toprağımızdan göndermeye kalkmayanı, toprağımızdan süremeyiz. Eğer okulda, işte, özetle herhangi bir yerde bu tarz kimselerden Allah’ın ayetleri ve dini hakkında alay edici şeyler duyarsak o ortamı terk etmeliyiz.


“İnkarcılara tebliğ yaparken zaten Allah’ın dinini açıkça reddedip aşağılayacaklar, bu durumda onlara nasıl tebliğ yapacağız?” şeklinde, bir soru gelebilir. Aslında bu gibi sorulara, hep Kuran’a bütüncül bakarak çözüm getirmeliyiz. Allah peygamberleri zaten müşriklere, inkarcılara açıkça tebliğe gönderiyor. Hatta Musa Peygamberin, Firavuna nazik bir dille tebliğ yapmasını emrediyor. Müminler, zaten insanları Allah yoluna çağıran, iyiliği emreden kimselerdir.
Bu ayette dikkat çekilen nokta, -zaten biz tartışma ortamında bunu net bir şekilde anlarız- tebliğ almak ya da ciddi anlamda tartışmak amacıyla değil de, bizle dalga geçmek, Allah’ın dini ile alay etmek amacı ile gelenlere yönelik. Örneğin, bana oluyor, söylediğim bir şeye direk dalga geçerek, aşağılayarak cevap verenler oluyor. Açıkça küfür etmeseler de, tartışırken alay ediyorlar. Bunlarla diyaloga girmiyorum. Bir de reddettiğini söylese de alay etmeden tartışan insanlar var. Reddederek, sorular sorarak, gerçek anlamda alay için değil de tartışma amacıyla konuşuyorlar. (Kuran’da bir sürü tebliğ etme örneğinde bu durumu görebiliriz.) Allah da, ayetleri reddedenlere tebliğ yapılabileceğini gösteriyor. Bu ayette alay edildiğini işittiğimiz an ortamı terk etmemizi vurguluyor. Bu ayeti sadece inkar durumunda da yapılması gerekli olarak algılayanlar var, bu durumda Kuran’ın bir sürü tebliğ etmeye yönelik ayetini gerçekleştirmek mümkün olmaz. Bu ayette inkar edilmesi durumu ile kastedilen, zaten alay edenlerin aynı zamanda inkar eden olmalarına dikkat çekmedir.


Ortamı terk etme imkanımız yoksa, açıkça onlara kulak tıkamalıyız, duymazlıktan gelmeli, yüz çevirmeliyiz, umursamamalıyız. Onlarla alakadar olmamalıyız. Dikkatimizi başka şeylere vermeliyiz, başka şeylerle oyalanmalıyız. Onlar da, onlarla muhatap olmadığımızı görür. Örneğin, ders başlaması için öğretmenini bekleyen bir mümin, Allah ya da ayetler ile alay edildiğinde, onların yanından uzaklaşabilir, eğer uzaklaşamazsa, başka bir şeylerle oyalanıp meşgul olabilir.


Nisa Suresi 140.ayeti niyeyse, inkarcı ve müşrik kimselerle dost olabiliriz, sadece onlar ayetler ile alay ederse onların yanında oturmama şartı var şeklinde yorumlamışlar. Oysa, Kuran’ın pek çok ayetinde görüldüğü üzere dost edinmememiz yönünde açık ayetler var. 

Onlar ayetlerimizle alay ederken, onlardan yüz çevirmemiz gerektiği de şu ayette de bildirilmiş:




Ayetlerimiz hakkında lakırdıya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze dalıncaya değin onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra o zalimler topluluğu ile oturma.
(Enam Suresi, 68.ayet)

Bir de onlarla dostluk kurabileceğimizi şu ayetlere dayandırarak iddia edenler de oluyor:


Ey iman edenler! Adaletin/dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetleyenler olun! Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun!
(Maide Suresi, 8.ayet)

Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Allah, adaleti ayakta tutanları sever.
(Mümtehine Suresi, 8.ayet)


Allah’ın dini adaletin sağlanmasına dayanan bir dindir. Bir kimseye inkar etmesinden dolayı adaletsiz davranmaya ya da onlara kötü davranmaya yöneltmez. Kim olursa olsun, eşimiz, dostumuz, zengin, fakir, anne, baba, inkarcı, müşrik, mümin herkese karşı adaletin işlemesini emreder. Örneğin, bozulmuş Tevrat inancına göre, Yahudi olmayandan başkasını dolandırmak serbesttir. Oysa, Kuran’a göre kim olursa olsun kimseyi dolandıramazsın. İşte, adalet budur. Dolandırılan, mağdur olan, malı çalınan, zulme uğrayan, tecavüze uğrayan, hakkı yenen kim olursa olsun; onun hakkı savunulur. Üstelik, adalet gereği yasaklanmış bir kötülüğü inkarcı veya müşrik kimseye de yapamazsın.
Bugün, haşa Allah’ın dinine iftira atan zalimler, kendine haşa Müslüman diyenler, inkarcı müşrik olarak gördükleri veya başka dine mensup kimseleri savaş esiri adı altında kendilerine cinsel köleler edinmeyi meşru görüyor. Oysa Kuran tüm bu ahlaksızlıklara dur der! Üstelik köle edinmeyi de başkasına köle olmayı da yasaklar!


Bu ayetlerin getirdiği bir diğer gerçekte, Allah’ın bizle savaşmayan bizi yurtlarımızdan çıkarmayan kimselere (inkarcı, müşrik kim olursa olsun) iyilik yapmayı da yasaklamıyor oluşu. Fakat burada, gözden kaçırılmaması gereken nokta şudur: birine iyilik yapmakla, onunla dostluk kurmak başkadır. Birine iyilik yapıyor olmamız, onunla dost olmamızı, özel bir yakınlık kurmamızı gerektirmez. İyilik yaptığımız her insanı dost olarak görmemizi de gerektirmez.
Bugün bir doktorun, yolda gördüğü bir kimseye sağlık müdahalesi yapması bir iyiliktir. Bunu inkarcı, müşrik, mümin sorgulamadan yapar, kim olsa önümüzde bayılan bir insan görsek, yardım çağırmayı seçeriz. İnancını sorgulamayız. Birisi yol tarifi sorsa, ona yardım etmemiz de iyiliktir. İnancını sormayız. Bir öğretmenin inancını sorgulamadan bütün öğrencilere bilgi öğretmesi, ders anlatarak yardım da bulunması da bir iyiliktir. Okulda/işte bize her hangi bir konuda danışan ve yardım isteyen bir kimseye karşılık vermemiz de iyiliktir. Örneğin, bizden ders/iş konusunda bir şey soran kişi ateistte (Allah’ı inkar eden kişiyse), bu durumda ona yardımcı olmak bir iyiliktir. Unutulmaması gereken şudur ki, bu iyilikleri yapmak onlarla dostluk kurduğumuz, dost olduğumuz, bir yakınlık kurmamız gerektiği anlamına gelmez!


Gene aynı şekilde, adalet gereği, inkarcı veya müşrik her kim olursa olsun öldürülmeleri, zulüm görmeleri gibi durumlarda adaletten yana olmak, bu haksızlığa karşı çıkmak, tepki göstermekte bir mümin davranışıdır. Zulme uğrayan bir ateistse, unutulmamalıdır ki onun imtihanı hala devam ediyor, haksız yere öldürülmüşse de, bu haksızlığa göz yummamak bizim imtihanımızdır.


Hakim, mağdur olan her kişi ile; doktor, her baktığı hasta ile; bizler her iyilik yaptığımız kişi ile dostluk oluşturmuyoruz. Zekat veren kişiler, zekat verdikleri kişilerle ille de dost olmuyor.


Saffat Suresi 51 ve 57.ayetler arasında cennete gitmiş bir müminin sözleri de, bazıları tarafından inkarcı ve müşrikleri dost edinebileceğimiz yönünde yorumlanmış.

Ayete bakalım:
İçlerinden bir sözcü şöyle der: "Benim yakın bir arkadaşım vardı."
Derdi ki: “Sen gerçekten şunu tasdik edenlerden misin?”
“Biz, ölüp, toprak ve kemik haline geldikten sonra, gerçekten cezalandırılacak mıyız?”
Dedi: “Siz de bir araştırır mısınız?”
Araştırdı, nihayet onu cehennemin ta ortasında gördü.
Dedi: “Vallahi az kalsın, sen beni de buralara düşürecektin.”
“Rabbimin nimeti olmasaydı, kesinlikle ben de şurada toplananlar arasına girmiş olacaktım.(Saffat Suresi, 51 ve 57.ayetler)

Görüldüğü gibi, cennete gitmiş mümin birisi, dünyada ateist bir kimse ile arkadaşlık kurduğunu söylüyor. Buradan yola çıkılarak, bu ayeti inkarcı kimselerle dost olabileceğimize yorulmuş.

Halbuki, bu ayetlerden inkarcılarla dost olabileceğimiz sonucunu çıkarmak zorlama olacaktır.

Bu ayette bahsi geçen mümin kişi, pekala bu ateist kişi ile bir dönem yakın arkadaşlık kurmuş olabilir. Fakat, bu mümin kişinin, bu inkarcı kimse ile dostluğunu sürdürdüğü sonucunu çıkaramayız. İman ettikten sonra ya da takvada ilerledikten sonra onunla ilişiğini kesmiş olabilir, mesafe koymuş olabilir ve o eski dostluğunu bitirmiş olabilir. Tebliğ yapma yönünde yakınlık kurmuş olabilir, bunu da arkadaşlık şeklinde tanımlamış olabilir. Bunun aksi iddialarını bu ayete bakarak ortaya atamayız. Mümin olan ve cenneti kazanmış bu kimse sadece bir dönem, bu inkarcı kimse ile yakın arkadaş olmuş olabilir. Hatta sadece yakın bir diyalog ortamı olup, arkadaş olarak tanımlamış da olabilir. Üstelik, bu kişi ile dostluğunu bitirmeyerek bir hata yapmış da olabilir, ama cenneti kazanan kimsenin günahlarının affedildiğini biliyoruz, Allah da onu affetmiş olabilir.
Kendimden yola çıkarak bu durumu örnekleyeyim ki, bu durum biraz daha net anlaşılsın. Mümin olmadan ve henüz mümin olmamın ilk zamanlarında ateist arkadaşlarım vardı. Onlarla çok samimiydim. Daha sonraları, takva yoluna konsantre olmamı engelledikleri ve artık aramda onlarla bir bağ hissedemediğim için onlarla ilişiğimi kestim. Hatta içlerinden biriyle çok çok samimiydim. Allah dilerse, affını kazanıp cennete gidersem, pekala şöyle bir cümle kurmam tuhaf olmaz: “Benim inkarcı bir arkadaşım vardı, ona ne oldu acaba, cehenneme mi gitmiş?” Çünkü, o insanı tanımlamamız için bu şekilde anlatım yapmamız gerekiyor.

Aslında bu konuşma şeklini daha bu dünyada bile günlük hayatta yaşıyoruz. Bir süre önce dost olup dostluğu bitenler, bir süre sonra eski dostundan bahsederken, “Benim şöyle bir dostum vardı o ne yapıyor?” şeklinde sorabiliyor.

Bu ayet, sadece mümin olup cennete gitmiş birinin, dünya hayatının bir kesitinde, inkarcı bir kimse ile sohbet edecek denli yakın olduğunu, böyle biri ile bir müddet yakın arkadaşlık kurmuş olduğunu gösteriyor. Daha sonra bu dostluğu kesmedi diyemeyiz. Ayrıca, kesmemiş olsa bile Allah da affetmiş olabilir. Yakın dost olmamamıza rağmen, yazıda anlattığım gibi, mecburi bir arada olduğumuz insanlardan bile bahsederken arkadaş tabirini kullanabiliriz. Bu tabir, tanıdığımız ve bir şekilde sürekli etkileşim halinde olduğumuz insanlar için de kullanılabiliyor. Ben de hala daha eski tanıdığım ateist kimselerden bahsederken, ateist bir arkadaşım vardı diyerek, ibretlik gördüğüm diyalogları anlatmaya başlayabiliyorum. Ahirete gittiğimde de (Allah dilerse) benimle aynı şeyi yaşamış kişilerin aynı söz zincirini hem bu dünyada hem ahirette kullanmaları garip olmayacaktır.

Üstelik bu ayet, onlarla arkadaşlığın bir mümin için ne kadar tehlikeli olabileceği yönünde uyarıyor. Vallahi, az kalsın, sen beni de buralara düşürecektin. (Saffat Suresi) Bir müminin, kendisine kötü etkileri olan kişilerle ilişiğini kesmesi, zaten en mantıklı şık olacaktır.


İnkarcı veya müşrik kimselerin tövbe edip, hallerini düzeltip, Allah’a yönelmeleri durumunda, onlarla dostluk kurmamız da ise bir sakınca yok.

Ancak tövbe edip hallerini düzelterek Allah’a yapışan ve dinlerini samimiyetle Allah’a özgüleyenler müstesnadır. İşte böyleleri, müminlerle beraber olacaktır. (Nisa Suresi, 146.ayet)


Kuran'a göre şirk ve inkar, kişinin kendisine yapacağı en büyük zulümdür. Bu da zalimliktir. Unutulmamalıdır ki, zalimlerin dostu ancak zalimler olmalıdır:

Şüphesiz, zalimler birbirlerinin dostlarıdır. Allah ise sakınanların dostudur. (Casiye Suresi, 19.ayet)


Önemli bir hatırlatma yapmalıyız ki, Kuran’a göre müminlerin bir arada olması, bölünüp parçalanmaması, ateşten çukurun kenarından kurtulmaya benzetilmiştir. Kuran müminleri kardeş olarak nitelendirir.

Hep birlikte Allah’ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı.
(Ali İmran Suresi, 103.ayet)

Ve lakin, unutulmaması gereken nokta şudur ki, müminler; inkarcı veya müşrik kimselerle bir araya gelebilir, aynı sofraya oturup Allah'ın yoluna çekmeye çalışıp, onlara güzel öğütler verebilirler. Burada önemli olan, onlarla kurulan bu iletişimlerin tamamen İslam'ı tebliğ amaçlı olması. Bizim hayat felsefemize göre, aslında onları Allah'ın yoluna çağırarak onlara en büyük iyiliği yapıyoruz aslında. Onların edindiği dostların yaptığı en büyük iyilikten daha da büyük bir iyiliği yapmış oluyoruz. Bu açıdan da, müminler gönüllerinde dostluk bağı duymasa da, aslında inançları gereği onları doğru yola yöneltmeye çalışarak onlara en büyük iyiliği yapıyor. Bunun baskı ile değil, bilgi alış-verişi yöntemi ile yapılması ise Kuran'a göre bir şart. Bu da gösteriyor ki aslında müminler mesafe koysa da, bu onların barışçıl olmalarına engel değil.

Görüldüğü gibi, Allah müminlerin birlik olmasını istiyor. Müminler arasında barışın sağlanmasını güzel olarak gösteriyor. (Bkz: Hucurat Suresi 10.ayet). Barışın daha hayırlı ve güzel olduğunu görüyoruz. Tabi tüm bunlara rağmen, dünyevi hırslar ve çıkarlar uğruna, mümin dostlarını bırakan insanlar olabilir. Oysa mümin bir kardeş edinmek, çok değerli bir imkana kavuşmak demektir, bu da dünyevi çıkarlardan üstün görülmelidir. 

Unutulmamalıdır ki Kuran’da ancak bize karşı savaş açanlarla, savaş yapılabilir. Kuran’a göre Cihad, bilgi ve tebliğ yolu ile yapılır. İnkarcılara, Allah’ın indirdiği delilleri sunarak meydan okumamız gerekir. Kuran’da bütün Peygamberler cihadı bu şekilde yapmıştır. Muhammed Peygamberimiz ancak açıkça savaş açanlar ile savaşmıştır, yani savunma savaşı yapmıştır. Çünkü Kuran’a göre müminler, durduk yerde küfre sapmış olsalar da hiçbir topluluk ile savaşamaz. Ancak, o topluluğun müminlere karşı açıkça savaş açmış olması, dinleri için kan döküyor olmaları, bizleri toprağımızdan sürmeye çalışmaları durumunda onlarla savaşılabilir. Bunun tersini iddia edenler ancak ayet cımbızlayarak, ya da uydurma kaynaklardaki sözleri dini emir sanarak bize karşı çıkarlar.


Kuran’a göre kölelik yasaklanmıştır.


Hristiyan ve Yahudilerle dost olabilir hatta onlarla evlenebiliriz. Fakat burada, dikkat edilmesi gereken nokta şirk koşanları ile evlenmemizin yasak olduğudur, hatta şirk koşanları ile dostta olamayız. Allah, içlerinde şirk koşmayanlar olduğunu bildirmiştir. Günümüzde de, örneğin üçleme gibi şirk inancını reddeden Hristiyanlar vardır. Bu konuda da şu yazı okunabilir:


Yazıda, Kuran’a bütüncül bakmamız gerektiğini söyledim. Bunun nedeni, Allah’ın, ayetleri gene Kuran’da, ayetler aracılığı ile açıkladığını bildirmesidir. Kuran’a göre, Kuran en güzel tefsirdir. Bu konuda aşağıda verdiğim linkler aydınlatıcı olacaktır. 

İslam’ı uydurma kaynakların peşinde yaşarsak yani apaçık Kuran ile çelişen rivayet kültürünü/nakil zincirini takip edersek, aslında tam da yaşanması gereken din, Işid’in dinidir. Hadisler hem kendileri içinde hem de Kuran ile çelişen, Peygambere atılan iftiralardır. Kuran’a göre dini kaynak ancak Kuran’ın kendisidir, Kuran dışında uyulması gereken başka bir vahiy kaynağının olmadığı bellidir.

Peygamber yalnızca Kuran’ı tebliğ etmiş, hadis adı altında herhangi bir kaynak zinciri oluşturmamış, yalnızca Kuran’ı uygulamıştır. 
Teşekkürler.

Allah Var  blogu ile ortak sitemizden de beni takip edebilirsiniz:


4 yorum:

  1. Uzun ama güzel bir çalışma teşekkürler sevgili saygıdeğer Evrende hanım...

    YanıtlaSil
  2. hadisleri toptan inkar edenin müslüman olmadığında bütün islam bilginleri ittifak etmiştir. bu da biline...

    YanıtlaSil
  3. Kuran'dan ayet getirin. Kuran'dan ayetle ve deliller ile konuşun. Kuran'ın anlamını gizleyip, Buhari dinini savunup sonra da Buhari'den deliller getiren adamlara bilgin adı takıp şu insanlara satmayın.

    Ayrıca, şirk koşmayan hıristiyan, yahudi birisiyle, müslümanlar evlenebilir. Ayetlerde kadın-erkek ayrımı yapılmamıştır.

    Bize Kuran ile konuşun. Ona buna tecavüz izni veren sapık Buhari dincisi hoca kılıklı adamların lafları ile değil.

    YanıtlaSil
  4. Ben de bu konuyu araştırıyordum.Gerçekten de faydalı oldu.Yüreğinize sağlık...

    YanıtlaSil